Çarşamba, Ekim 31, 2012

Gizli cennet


Çankaya Bankadaki bir işim dolayısı ile yağmurlu bir günde düştüm yollara. Biraz erken çıkmışım evden. Bankaya gittiğimde kapalıydı. İçeriden yarım saat sonra gelmemi söylediler. Bu zamanı nasıl değerlendiririm diye  bir an düşündüm ve yolun karşına geçip, gizli cennetime doğru yol aldım.

Daha önce de paylaşmıştım bu parkı sizlerle.Bu merdivenleri inince parka ulaşılıyor.Çıkmaz sokak gibi di mi ?

Park

Güzellikler merdivenlerde başladı. Rengarenk yapraklardan gözümü alamadım. Hepsini tek tek fotoğraflamak istedim. Makinamı çantada taşımamın faydaları.

Merdiven

Yağmur şiddetini artırmaya başladı. Bir elimde şemsiye, bir elimde fotoğraf makinesi, kolumda çantam, zor da olsa  foto çekmek için uğraşıyorum. İlle de rengarenk yapraklar.

Yapraklar

Nihayet merdivendeki yapraklardan ayrılıp yola kavuşabildim. Yeşil ve yıkanmış ağaçlar kucakladı hemen beni. Mutluyum. Derinnn bir nefes çektim içime. Teşekkür ederim Tanrım.

Park

Ağaçlar öyle iç içe geçmiş ki, yağmur aralarından bana ulaşamıyor.  İlerde, soldaki ağacın içindeki sapsarı yaprakları görünce ilk duraklamamı yaptım. Onca yeşilin içinde harika görünüyorlardı. Duraklamalar bitmedi tabii tur boyunca.

Park

Parkta iki yürüyüş yolu var. Birisi bir hayli yokuş ve uzun, birisi daha kısa. Kısa parkurda turladım, çünkü  zaman sorunum var. Vakit daha uzun olsa, parkı daha bir doyasıya yaşamak isterdim bu güzel yağmur altında. Geldik havuz başına.

Park

Tabii yine duracağız. Damlaları izlemek için.

Damlacıklar

Yola devam. Parkta benden başka kimse yok. Korkmalı mıyım ?


Park

Korkmak istemiyorum , çünkü her şey çok keyif verici. Renkler muhteşem. Zaten 24 saat güvenlikte varmış ama hiçbiri görünmüyor ortalıkta.

Park

Tırmandıkça aşağısı daha güzel görünüyor ve renk cümbüşü göz alıyor.


Park

Parkın kocaman gövdeli ağaçlarından birisi. Orjinali böyle değil tabii ki. Fotoğrafla oynarken şahane renkler çıkınca öylece paylaşmak istedim. Tablo gibi.


Ağaç kabuğu

Parkın yanında okul var ve  okulun pencereleri parka bakıyor. Her yer kağıt uçak doluydu. Defterlerinde sayfa kalmamış kerataların. Amannn kalmazsa kalmasın. Sefaları olsun. Büyüyünce kağıttan uçak  yapamıyor insan.

Uçurtma

Çocukluğum. Pervane ağacım (bu adı ben koydum). Bayılırdım; yüksek bir yere çıkıp bu pervanemsi yaprakları atıp, sonra da döne döne yere düşmelerini izlemeye.


Pervane

O kadar çok foto çekmişim ki, bi bu kadar daha var en az. Onları da başka zaman paylaşayım.

 Bu güzelim yaprağı parktan çıkarken gördüm. Onunla bitireyim fotoları paylaşmayı.Sahi, ben bugün yaptığım yürüyüşte bir yaprak görüp cebime koymuştum, unuttum cebimde ne oldu acaba ?

Yaprak


Her zamanki gibi "farkındalık" önemli. Son günlerde bu hususta yoğunlaşıyorum. Bugün bulutları izledim mesela. Sadece bakmamayı, bakarken görmeyi öğrenmeye çalışıyorum. Bakıyoruz ama ne görüyoruz ? Bir çok insana göre alelade bir park olabilir, ben baktığımda cenneti görüyorum.

Salı, Ekim 30, 2012

Salırtesi sendromu

Benim bayramlarım vardı. Bitti. Ne de çabuk iki bayram tükettik. Tüketim toplumu olmak böyle bir şey demek ki. Çok hızlı tükeniyor her şey.  Pazartesi sendromumuzu da doya doya yaşayamadık .Bugün salırtesi. Salırtesi sendromu yaşıyor musunuz ? O zaman bu post sendromculara gelsin. Sıkmayın canınızı siz. Ben alırım sendromunuzu şimdi. Büyüyünce radyo programcısı olacağım ben, sürekli anonsvari konuşuyorum. Bunda sürekli radyo dinlememin payı büyük tabii ki. Mesela sendromdan kurtulmanın en iyi yollarından birisi de radyo dinlemek. Ben bu sıralar MaxFM'de sabah 07- 12 arası Özgür Aksuna dinliyorum. Sabah gözümü açar açmaz radyomu da açıyorum. Özgür'ün güzel şarkıları  ve onun hoş sohbeti ile güne başlıyorum. Sendromdan kurtulmak istiyorsunuz di mi ? Şimdi hemen açıyorsunuz radyonuzu,  işteyim radyom yok derseniz internetten de dinleyebilirsiniz MaxFM'i. İnternet sayfalarında güzel müzik bilgileri, kültür sanat, haberler ne arasanız var.  Hımmm bi de MaxFM ANKARA radyosu, gururla söyleyeyim bunu da. Radyonun frekansı 95.8 ve internetten dinlemek için TIK

İlk aşamada bir kısmı gitti bu sendrom denilen şeyin. Kıpraşmaya başladınız dimi. Şimdi ikinci aşamaya geçiyorum. Fırat karikatürlerini bilmeyen var mı? Bi kaç kişi "var" dedi duydum.Tamam varsa şimdi öğreneceksiniz. Tüm Fırat karikatürlerinin olduğu bir site adresi vereceğim size. Orada önce Fırat sözlerinden bir bölüm okuyun o hafif hafif alacak sendromunuzu , karikatürlere geçince patlama yaşayacaksınız.
İşte bir Fırat sözü.... Bi keresinde külotlu film çıktıydı televizyonda.
Ve işte o site beslenirkibu

Son olarak güzel şeylere bakmak gerekiyor. Burada kendi fotoğramı koymam gerekiyor. Fakat bazı bünyelere iyi gelmeyebilir. Uzmanlar yeşile bakmanın her tür hastalığa özellikle strese çok iyi geldiğini söylüyor. Hatta böyle bir tedavi bile var. O yüzden bu güzel manzara ile ve Özgür'ün güzel şarkıları ile başbaşa bırakıyorum sizi. Atın her derdi bir kenara güzel bir hafta geçirin.




Landscape around Crater Lake District


Pazartesi, Ekim 29, 2012

Bayramımız var bugün , kutlu olsun

CUMHURİYETİN 50. YIL MARŞI

Müjdeler var yurdumun toprağına taşına.
Erdi Cumhuriyetim elli şeref yaşına.
Bu rüzgârla şahlanmış dalga dalga bayrağım.
Başka bir tuğ yaraşmaz Türk'ün özgür başına.


Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu.
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.
Yıllan bir çığ gibi aşarak hafta hafta
Koşuyoruz durmadan kadın - erkek bir safta...

Elimizde meşale, ilke Atatürk,
Işıklarla donattık ülkeyi her tarafta...
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.


Aynı kandan feyz alır bunca toprak, bunca taş.
Kılıç tutan bilekler, verdi sabanla savaş.
Tekniğin dev nabzında her adım, her dakika,
Çarklarda aynı tempo, yüreklerde aynı marş.

Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.
Biz yürekten bağlıyız elli yıldır bu yola.
"Yurtta barış" ilk hedef. "Cihanda sulh" parola. 


Koparamaz hiçbir güç bizi millî birlikten,
Ata'mızın izinde koşuyoruz kol kola...
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.

Yaşasın hür ulusum, soylu gencim, benliğim,
Yaşasın şanlı ordum, sarsılmaz güvenliğim.
Ersin elli yıllarım nice mutlu çağlara.
Örnek olsun cihana devletim, düzenliğim.


Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.


Bekir Sıtkı ERDOĞAN

*Altı çizili mısralarla betimledim duygu ve düşüncelerimi.

Pazar, Ekim 28, 2012

Pazar şarkısı


vaveyla
Sıla Gençoğlu. Herkes yeni Sezen Aksu dese de benim için o Sıla. Sezen'le kıyaslamam şahsen. Kendine has bir söz yazarlığı var. Çok farklı vuruyor insanı. Beni hep hırpalıyor, sarsıyor o sözler. Bu ay yeni cd si Vaveyla çıktı çok şükür de , kavuştuk sonunda. Bir öncekini ezberlemiştim artık ve yetmemeye başlamııştı. Sıla bir alışkanlık bende , hep ondan gelecek yeni şarkılara  ihtiyacım olacak. Ve o hep çok güzel işler yapacak inşallah.

Cd'yi aldığım günden beri ilk iki şarkıyı dinlemeden güne başlamaz oldum. İlk dinlediğimde ne uzun bir şarkı demiştim. İki şarkıymış meğerse. Fakat öyle birbirini tamamlayan iki şarkı ki anlamıyorsunuz birinin nerede bitip diğerinin başladığını.
Bugün Sıla paylaşayım dedim ama seçim yapmam son derece zor. Daha önce paylaştığım pazar şarkılarında da zorlandığım oldu hep ama bu sefer bambaşka benim için. O yüzden ben bugün şarkı paylaşmayım, siz en iyisi Cd'yi alın hemen ve hepsini dinleyin. Cd'de boş yok.

Sıla'yı dinlerken sözlere verin kendinizi ve o içten çığlıklarla gelen sese. Yorumunu da çok seviyorum.
Neyse anlat anlat bitiremem şimdi. Bilen biliyordur zaten. Bilmeyenler de şimdi benimle birlikte dinlesin, belki beğenirler. Cd de bulunan ilk iki şarkıyı , sabah, öğle ve akşam olmak üzere ikişerden en az altı doz alıyorum. Ruhuma şifa oluyor.

Sıla
                   Şarkı sözleri mükemmeldir Sıla'nın. Benim beğendiklerim ve dilime doladıklarımsa şunlar.

Çocuk adlı şarkısından :

Esas korktuğum şey içimdeki çocuk
Kırarsam kalbini nerdeysem gel vur beni



Her şey yolunda adlı şarkısından :

Ben üzülürüm, sonra düzelirim
Kim bilir kapı çalar, gelir aşk
Bırakmaz elimi yaşlanırız belki
Umut değil mi… Ne ki yaşamak
Her şey yolunda Bakma her şey yolunda
Beni boşver… Asıl senden naber
Gün döner iyi gelir zaman


İmkansız adlı şarkısından :

Ah benim deli goncam
Ufku yetim kara gecem
Dengim benim dengesizim

Açık Deniz adlı şarkısından:

Gel aşk çık gel bi gün
Bil ki emrine amadeyiz
Kaç kuşak deli divaneyiz. 
De ki bir nevi avareyiz.




Sıla / vaveyla 

                                                       Çocuk

Sonunda çocuk adlı şarkıda karar kıldım. Cd'yi alanlar asla pişman olmayacak söyleyim. Hepimize bol kahkahalı ve sevgi dolu bir pazar diliyorum. Hayat her şeye rağmen devam ediyor çünkü.

Çok sevdiğimden değil 
Zor sevdiğimden...


Cumartesi, Ekim 27, 2012

Baklava ve spor ve hayal bu ya

Offf offf diyetteyim ya, iki gündür  baklavalarla aramdaki ilişki aynen böyle , üstelik sonuçta bana iki adet olarak geri de dönmüyorlar. Sadece bakışıp duruyoruz. Hadi itiraf edeyim bir kaç kez parmağımla dokunup, tadına baktım.

TIK TIK

Baklavalara uzaktan baktığım gibi bir de vücuduma eziyet etmeye başladım. Kaslarım ağrıyorrrr... Dönemiyorum o yana bu yana .. Ama 3 hafta sabretmem gerek.

TIK TIK

E bu durumda kalan sadece hayal kurmak oluyor.

TIKTIK

Cuma, Ekim 26, 2012

İyi bayramlar

Bugün özel bir kutlamam var. Çikolata kağıtlarını tırnakları ile düzleştirip, kenar süslü defter sayfaları arasında saklayıp, bayram sonrası , kim daha çok ve değişik çikolata kağıdı toplamış diye arkadaşları ile paylaşanların bayramını kutluyorum. İçimizdeki çocuğun kalbini hiç kırmadan, nice bayramlar yaşayalım.


Salı, Ekim 23, 2012

İyi akşamlar İstanbul

foto: Füsun T.

Hediye aldım

Her ne kadar herkesin iyi kavramı değişik olsa da "İnsanlar iyi şeylere layıktır" Kim demiş bunu bilmiyorum ama iyi demiş doğrusu. Birisi de demiş ki "dünyaya yalnız gelir yalnız gideriz" , bu da güzel söylemiş. İşte her iki cümlenin bilinci ile ara sıra kendimi şımartırım ben. Her şeyi başkalarından beklemek pek doğru bir şey gibi gelmiyor bana. Başka birisi beni şımartsın diye beklersem çok bekleyebilirim :) Ama şımartırsa da ekstra bonus olur o zaman.

Geçenlerde (hep de geçenlerde olur zaten) market alışverişim sırasında, kasadaki bayan kredi kartımda  bir miktar bonusum olduğunu, alışverişimin ücretini buradan  düşebileceğini söyledi. Bende ona şu cevabı verdim. " yok kalsın o, onunla kendime hediye alacağım".

Aldım. Kendime sevdiğim beğendiğim ve kredi kartımdaki bonusa uygun fiyatlı bir hediye alıverdim.


hediye

                                                         Yok hediye bu değil, bu kutusu.


hediye1
                                                          Bu, kutunun içindeki birinci parça


hediye2

                                                         Bu, kutudan çıkan ikinci parça

hediye3
İşte benim güzel kupam ve yanında da arkadaşı

Arkadaşının adını hatırlayamadım iyi mi ? Unutkanlık var azcık, ama azcık. Adı şu olsun ne fark eder ki "poşetlik". 

Rejimdeyim ya , yeşil çay içiyorum ya, işte sabahları alıyorum bu ikisini yanıma, yeşil çayımı yudumlarken bir yandan da kelebekler gibi bir o yana bir bu yana, düşünceden düşünceye koşuyorum. 
Kutusunu da çok sevdim. İçi henüz boş ama yakında elime ne geçerse atmaya başlar doldururum. 


hediye4

Kendinizi ödüllendirin, şımartın  ara sıra, tavsiye ederim. Daima kendimize bir şeyler alıyoruz evet ama bu farklı. Bu işi özel olarak yapacaksınız. Bu benim ödülüm, benim kendime aldığım hediyem diye alacaksınız. Ne alacağınızı ararken bile ayrı bir hoşluk hissedeceksiniz emin olun. 

Pazartesi, Ekim 22, 2012

Benden şeyler

Güzel, sıcak, mutlu bir hafta sonunu geride bırakıp, yeni bir güne açtım gözlerimi az önce. Yeşil çayımı (rejimdeyimde yeşil çay içmem gerek,yoksa tadından hiç bişey anlamıyorum ) yudumlarken bugün ne paylaşacağım peki dedim. Bilemedim, bulamadım. Uzattım ellerimi klavyeye ne çıkarsa.

Cuma günü kursum vardı malum. Neşeli gençleriz biz çibidibidip çibidibidipdip modunda geçti. Maşallah , Allah'ım nazarlardan saklasın süper bir grubumuz var. Hem eğleniyoruz, hem öğreniyoruz. Dersi asıyoruz, yemek saatini uzatıyoruz bazen, sonrada kendi kendimize ceza verip " bu hafta dışarı yemeğe çıkmak yok " deyip atölyede yiyoruz yemeğimizi. Cuma günüde cezalıydık, sağolsun arkadaşlar bir şeyler getirdi onlarla beslendik. Bir sonraki cezayı "hiç bir şey yememe " olarak uygulasak, kilo vermemize yardımcı olur mu acaba.

Bu aralar kilolarıma ve göbeğime taktım kafayı. "Erimeli bu göbek" deyip geziyorum. Geçen gün kendime kıyafet bakmak için çarşıya çıktığımda aldım bu kararı, ne giysem olmadı çünkü, yakışmadı. Efendim bir zamanlar 45 kilolarda olup, kilo almak için iştah açıcı şuruplar içen biri olarak, dokunuyor bu iş bana yahu. Alışamadım.

Cumartesi günü ise, sıcacık, güler yüzlü, neşeli, hatta bazen çılgın, çok tatlı bir toplulukla beraber oldum. Ağaçlar.net sitesi üyeleri ile biraraya geldik. Türkiye'nin bir çok ilinden üyelerinde katılımı ile Ankara toplantısını gerçekleştirdik. Tanımadıklarımızı tanıdık,sıcacık sohbetler yaptık, hediyeleştik, bilgi alışverişi yaptık. Çok verimli, mutlu ve güzel bir gün yaşadık 60 kişi. Hediyelerimin fotoğrafını çekemedim bir türlü. Bir başka post'da onları anlatacağım inşallah.

Hediyeleştik dedim ya. Ben de bir  çiçek kaptım kendime. Masaya koyduğumda içinden bir solucan kendini dışarı attı. Karşımda oturan dünya tatlısı bu küçük kız Sudenaz solucanı hoppiikkk kaptığı gibi avuçlarına alıverdi. Çocukluğum geldi aklıma , bende oynardım onlarla. Ama ne yazık ki şimdi alamam elime.
















Pastamız bile vardı.

Buda benim bukaşi topum. Fermente olmuş organik maddelerin top haline getirilmiş hali. Kirli sulara atacağız. Bukaşi topu ile ilgili  detayları okumak için tıklayınız.
Tık Tık










İşte böyle güzel bir Cumartesi geçirdim. Çok mutlu oldum. Umarım tekrar tekrar bir araya gelme şansımız olur, bu güzel insanlarla.

Pazar günü... Sevmediğim gün. Ama dün sevdiğim gün. Öğle saatlerinde mis gibi Türk kahvemi doğa ile başbaşayken içmek üzere yola çıktım. Yarı yolda nefis bir yağmur başladı. Olsun, daha bi güzel olur yıkanmış çimlerde kahve içmek. Fakat o kadar çok yağdı ki, çimler üzerinde değilde , saçak altında içebildik kahveyi. Yağmurun saçaklardan akışı ayrı güzellikti.


Güzel şeyler çabuk biter nedense. Üç güzel günü hatıraları ile geride bıraktım işte. Size, bana , hepimize güzellikler yaşayacağımız yeni bir hafta diliyorum. Klavyemden bunlar çıktı.





Pazar, Ekim 21, 2012

Pazar şarkısı

Son iki ay içinde aldığım Cd'lerimden birini seçip, ondan bir yada bir kaç şarkı paylaşmaya karar verdim bugün. Neler  aldım.


Alıp unuttuklarım da vardır belki. Bunlar her daim elimin altında ve müzik setimde olanlar. Hepsini de çok beğeniyorum. Seçim yapmakta zorlandım. Sonrada "kalbim" e sordum. Hadi bakalım seç birini dedim. Bakalım hangisini seçmiş.


Uzun yol şarkılarını seçti. Sanırım yine gidesi gelmiş, gidemediği yollara düşesi gelmiş. Bari şarkılarla avutalım onu.

İlk şarkı English Man in New York. Cd de Jazz Band'dan çalıyor ama ben Sting'den dinleteceğim size.

English Man New York

İkinci seçimim benim çok sevdiğim bir şarkı. Lady D'Arbanville. Cd ye şarkıcı konusunda sadık kalamayacağım yine. Bu şarkı Cat Stevens'dan dinlenir.

Lady D'Arbanville

Cd'deki şarkıların hepsi güzel şarkılar. Fakat seslendirenler orjinalini seslendiren  kişiler değil. Farklı sanatçıların yorumu var. Kötü mü ? Hayır değil. Ama yine de kulak esas sesleri aramıyor değil. Uzun yol için gayet hoş bir cd. Keyifle dinliyorum ruhumdaki uzun yollarda.

Son olarak 82'li yıllara gidiyoruz Just an Illusion . Bu kez orjinali var cd'de. İmagination'dan geliyor bu şarkı.

Just an Illusion

Pazar şarkısı diye başlamıştık ama pazar şarkılarına dönüşüyor bu iş. Müzik ruhun gıdasıdır, fazlasından zarar gelmez dimi ?

Hepinize keyif dolu, neşe dolu, gülücükler kahkalarla dolu, tabii hepsinden önce sevgi dolu aşk dolu bir pazar diliyorum.


Cumartesi, Ekim 20, 2012

Bugün Cumartesi

En sevdiğim günlerden birisi. Çalıştığım dönemlerde boş günüm olduğundan severdim. Lise yıllarımda gezme günü olduğu için severdim. Arkadaşlarla etkinlikler yapardık. Öylece bende güzel bir gün olarak kaldı Cumartesi. Yani severim Cumartesileri. Neşeli ve hareketli gelir bana hep. Sokaklar şenlenir, insanlar daha bir canlıdır, daha bir heyecanlıdır. Sevgililer buluşur bugün. Anne babalar minnik çocuklarına kalır bugün. Daha ne olsun dimi .

Bugün benim içinde güzel bir gün . Üyesi olduğum  Ağaçlar sitesindeki gıyaben tanıdığım dostlarla tanışacağız. Toplantımız var öğleden sonra. 60 kişi kadar olacağız sanırım. Heyecanlıyım onlarla bir arada olacağım için. Gün için hazırlanmadan önce bu neşeli güne neşeli paylaşımlar yakışır dedim.

 İşte ilki. Ne çok izledik onu tek kanalı TRT yıllarında. Şeker adam. Jerry Lewis

Bu da tüm gaza gelenlere benden gelsin.

Çocuk dedesine sorar.
_ Dedeciğim, sen evlendiğin zaman babanemdem elektrik almış mıydın ?
Dede babaneye bakarak cevaplar.
_ Hayır yavrucuğum, bizim zamanımızda gaz lambası vardı, gaza geldim !!

Ve son olarak nefis bir video izleyelim beraber. Ben çok beğendim. Tam ekran izlemenizi öneririm.

Video için bir tık lütfen

Hepinizin neşeli, bol  keyifli , sevgi dolu, şahane bir Cumartesi günü geçirmenizi diliyorum. Bu çiçeklerde benden size. Sevgi ile.

Fotoğraf: Füsun T
foto: Füsun T



Cuma, Ekim 19, 2012

Dergi okuyalım



                   Bugün kurs günüüü. Ben dönene kadar sıkılmayın istedim. Size üç dergi bırakıyorum.

foto:Dijimecmua

                                                             İstanbul&İstanbul

                                                                      06 ANKA

                                                                  MAGAZİN'AL
 
 Dergiler Dijimecmua.com da sizleri bekliyor. Satın alabileceğiniz gibi ücretsiz okuyabilecekleriniz de mevcut.

Perşembe, Ekim 18, 2012

Antika pazarı

Ankara'da, Ayrancı pazar yerinde, her ayın ilk pazar günü antika pazarı kurulur. Bilirim de, şimdiye kadar gitmemiştim hiç. İstedim istedim bir türlü olmadı. Bu pazar stand açan arkadaşlarımı ziyaret etmek için oradaydım. İyi ki gitmişim tam bana göre bir yer. Eskiler, yeniler, bir sürü şey iç içe. Adı antika pazarı ama içindeki ürünlerin antika özelliği var mı acaba. Sanırım daha çok eski ürünler pazarı denmeliydi. Bir ürün öyle kolay kolay antika olmuyor.Çokta anladığım bir şey değil ama eski eşya seviyorum.  En çok zamanı plaklara harcadım ben. Bir sürü plak, hem de 10 TL. ile 20 TL. arası fiyatlara.

Ne alacağımı bilmeden gittiğim için, ilk olarak plakları karıştırmakla işe başladım. Bilmediğim bir sürü sanatçı olduğunu fark ettim. Bildiklerimde vardı tabii. Onları daha bir dikkatle inceledim.

Acemi antikacının hali pek bir belli oldu yalnız. Plakların başında bu işi bilinçli yapan bir grup orta yaş üzeri beyefendi vardı. Baktılar ben şapşallaşmış bir halde sürekli karıştırıyorum plakları "aradığınız bir şey var mı " diye sordular tabii ki. "Yok öyle bakıyorum işte , önereceğiniz bir şey var mı" dedim bende napim. Hay allah, bir daha ki sefere çalışıp gitmeliyim dedim içimdende. Şaka tabii ki, kime ne şapşalda baksam. Daldım gittim tekrar plaklara.



O da ne? Sahibinin Sesi. Bir taş plak. Ferahnak şarkı, Aşkınla Harap Olduğum. Nebile hanım seslendiriyor. Gramafonum yok ki. Olsa alırdım. Epeyce bir kurcalamadan sonra kendime alacak bir plak buldum.
Julio Iglesias. Severim kendilerini. Baktım Nathalie'de var şarkılar arasında. Hemen bir kenara ayırdım.



Yanımda, benim gibi plaklara bakan ben yaştaki beyle sohbete başladık bu arada.  Pikabımdaki sorunu bile paylaştık. Bana tamirci buldu sağolsun.  Baktım anlıyor bu işten, aldığım plaktaki hafif çiziği gösterdim, bir sorun olur mu acaba diye. Ciddiyetle inceledi ve olmayacağını söyledi. Sonrada bana bir plak önerdi.
"Hemde içinde iki plak birden var, madem bu tarzı seviyorsunuz bunu kaçırmayın ,ayrıca temiz bir plak" dedi. Jhonny Mathis'le tanıştım böylece.


Onuda aldım tabii ki. Aman bir mutlu oldum o anda. Demek ki dedim 20 TL. karşılığı aldığım iki plakla mutlu olabilmekte varmış hayatta. Demek ki, kolay mutlu olabiliyorum ben.


Bu plağı henüz dinleyemedim. Fikir beyan edemiyorum o yüzden. Ama Julio'yu almakla isabetli bir iş yapmışım. Mevsim itibari ile balkondan içeriye dönüş oldu  ve cam önü çay saatlerim başladı .Bu ritüelde bana şahane eşlik etti Julio .
Plaklardan kendimi zor bela kurtardıktan sonra pazarı dolaşmaya başladım. Fotoğraf makinaları. Hepsi benim olsa.

Eski oyuncaklar. Bazısı benim olabilir. Bu stand'da teneke kutularda vardı. Her şeyi fotoğraflayamadım tabii ki. 
Bu oyuncaklara bakarken foto çekmek için izin istedim. Oturmakta olan iki beyefendi, kendilerini çekmezsem sorun olmayacağını, oyuncakları çekebileceğimi söylediler. O sırada gülüşmeler ve şakalaşmalar başladı kendi aralarında. Arkalarında ayakta duran bir diğer arkadaşlarını işaret ederek. "Bunu çekebilirsin, buda 2nci el " diye arkadaşları ile kafa buldular. Benim için mahsuru olmadığını söyledim. Beyefendi poz verdi bana. Fotoğrafın altına adını da yazıp 2nci el felanca dememi istediler ama ben adını unuttum beyefendinin. Komik insanlardı. İşte fotoğrafı. 

                              Bunlarda eski oyuncak arabalar.  Bu arabaların hepsini Seda'ya alacağım.


Pazara gidiyorsun Füsun. Yanına para almadan gider mi insan. Kredi kartı kullanırım ben hep. Nakit param olmaz çok zaman cüzdanımda. Pazarda çok yerde pos makinası yok tabii ki. O yüzden bir kaç almak istediğimi alamadım. Fotolarını çektim bende. İşte onlardan birisi fotoğraftaki pembe kahve fincanı. 40 TL. idi ama param yoktu.

Çok güzeldi çokkk. İncecik bir porselen. Rengine bayıldım, şekline bayıldım. Belki bu ayki pazarda yakalarım kendisini. Bir diğer beğendiğim yine aynı masada, kuşlu bir porselen tabaktı. Kuşları sevdiğimi bilmeyen kaldı mı ?

E güzel ama ben napim. Ah benim olsan kuşlu tabak. Bu pazar benim için biraz tehlikeli. Fiyatlar pek ucuz değil çünkü. Porselen biblolarda güzeldi. Çok çok güzeli yoktu ama olanlar içinden iki tane beğendim.

Kızın yüzü çirkindi ama kompozisyon değişik geldi bana. Ceylan kızdan daha güzeldi. Bu fotoyu buraya koyunca arkada uçan kazı keşfettim. O da baya hoşmuş ama gözümden kaçmış. Hepsi bir arada olunca dikkatli bakmak gerekiyor ve zaman lazım.

İşte bu çiçekli bayanı çok beğendim. Bunu büyük ihtimalle alırım. Kazı gördünüz mü, güzelmiş dimi ? Bu ara porselen biblolara bakıyorum zaten nereye gitsem. Ama çok pahalılar çokkk. Mağazalarda en ufağı 100 TL. den başlıyor.
Evet sevdim antika pazarını. Bir aksilik olmaz ise bu ayda giderim. Ve kendime aldığım bir diğer şeyle noktalıyorum yazıyı. Arkadaşlarımı ziyarete gittim aslında. Ve onlardan aldığım seramik baykuşlar. Minik olan bana hediye edildi. Yuppiii yanii. Hediye geri çevrilir mi.









.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...